top of page

Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında, İdari Yargıda Gerekçeli Karar Hakkının Önemi

  • Yazarın fotoğrafı: HGC HUKUK
    HGC HUKUK
  • 30 Tem
  • 2 dakikada okunur

Hukuk devletinin temel taşlarından biri olan adil yargılanma hakkı, bireylerin mahkemelerden sadece bir sonuç değil, aynı zamanda bu sonuca nasıl ulaşıldığını anlatan tatmin edici bir gerekçe bekleme hakkını da içerir. Anayasa Mahkemesi (AYM), 27 Mayıs 2025 tarihli Burak Akın kararıyla, idari yargı mercilerinin bu yükümlülüğünü göz ardı etmesinin ağır bir hak ihlali olduğuna dikkat çekmiştir. Bu karar, özellikle idari işlemlerle ceza yargılamaları arasındaki hassas ilişkiyi ve gerekçeli karar hakkının ne denli vazgeçilmez olduğunu göstermesi bakımından fevkalade önem taşımaktadır.


Davanın Arka Planı ve İhlale Giden Süreç


Olay, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında yaralanan bir askeri personelin yaşadıklarıyla başlamaktadır. Başvurucu, darbe girişiminin bastırılmasına yardımcı olduğu sırada yaralandığı gerekçesiyle Nakdi Tazminat Komisyonu tarafından tazminata hak kazanır. Ancak ilerleyen bir tarihte, 701 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılması üzerine aynı komisyon, bu kez tazminat kararını iptal ederek ödenen parayı faiziyle birlikte geri ister.

Başvurucunun bu işlemin iptali için açtığı dava, İdare Mahkemesi tarafından reddedilir. Mahkeme, başvurucu hakkında "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan yürütülen bir ceza davasında, "etkin pişmanlık" hükümlerinden yararlandığı için ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. İdare Mahkemesi, bu ceza kararına atıf yaparak, başvurucunun "darbenin önlenmesine yardımcı olduğu sırada yaralandığına" dair bir saptama bulunmadığı sonucuna varır. İstinaf başvurusu da aynı yönde reddedilince, konu bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi'nin önüne taşınır.


Anayasa Mahkemesi'nin Değerlendirmesi: Yetersiz Gerekçe Bir İhlaldir


Anayasa Mahkemesi, başvuruyu gerekçeli karar hakkı kapsamında incelemiş ve bu hakkın ihlal edildiğine hükmetmiştir. Yüksek Mahkeme'nin kararındaki temel bulgular şunlardır:


  • Bağlantı Kurulmayan Gerekçe: İdare Mahkemesi, başvurucunun tazminat talebini reddederken, ceza mahkemesinin "etkin pişmanlık" kararını gerekçe göstermiştir. Ancak bu iki durum arasında nasıl bir hukuki bağ kurduğunu, yani etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmanın neden tazminat hakkını ortadan kaldırdığını açık ve somut bir şekilde ortaya koymamıştır.


  • Göz Ardı Edilen Deliller: Başvurucu, darbe girişimi sırasında yaralandığını ve buna ilişkin GATA tarafından düzenlenmiş bir raporu olduğunu iddia etmiştir. Hatta ilk tazminat kararı da bu yaralanma temelinde verilmiştir. İdare Mahkemesi ise bu önemli iddiayı ve delili hiç değerlendirmemiş, yalnızca ceza mahkemesi kararına odaklanarak kararını şekillendirmiştir.


  • Çelişkilerin Giderilmemesi: Bir yanda darbe girişimini bastırırken yaralandığı için tazminat ödenen, diğer yanda ise sonradan KHK ile ihraç edilen ve etkin pişmanlıktan yararlanan bir bireyin durumu, kendi içinde hukuki bir çelişki ve aydınlatılması gereken bir durum barındırmaktadır. Mahkeme, bu çelişkili durumu görmezden gelerek, olayın özüne inmeyen yüzeysel bir gerekçeyle davayı reddetmiştir.


Sonuç olarak AYM, İdare Mahkemesi'nin ve bu kararı onayan Bölge İdare Mahkemesi'nin, iddiaları yeterince araştırmadan, delilleri tartışmadan ve kararın dayanağı olan hukuki çıkarımı anlaşılır bir şekilde açıklamadan karar verdiğini tespit etmiştir. Bu durum, Anayasa'nın 36. maddesiyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının açık bir ihlalidir. Bir mahkeme kararını gerekçe olarak kullanmak, o kararın mevcut davayla olan ilgisini, etkisini ve hukuki sonuçlarını detaylı bir şekilde açıklama yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Aksi takdirde, verilen karar hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik ilkelerini zedeleyen, gerekçeden yoksun bir hüküm olmaktan öteye geçemeyecektir.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page