Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında: Tıbbi İhmalde Makul Sürede Yargılanma Hakkı
- HGC HUKUK
- 12 Ağu
- 2 dakikada okunur
Tıbbi uygulama hatalarından kaynaklanan davalar, hem hukuki hem de teknik karmaşıklıkları nedeniyle uzun ve zorlu süreçlere sahne olabilmektedir. Bu süreçte, adaletin zamanında tecelli etmesi, en az davanın esası kadar önemlidir. Anayasa Mahkemesi (AYM), 27 Mayıs 2025 tarihli ve 2021/53214 başvuru numaralı G.T. ve Diğerleri kararında, bu konuya ışık tutan önemli bir değerlendirmede bulunmuştur. Bu karar, bir tıbbi ihmal iddiasının esastan reddedilmiş olmasına rağmen, yargılamanın aşırı uzun sürmesinin tek başına bir hak ihlali teşkil ettiğini ortaya koymaktadır.
Karara Konu Olan Olay ve Yargılama Süreci
Kararın temelinde, 2000 yılında gerçekleşen bir doğum olayı bulunmaktadır. Başvurucular, normal doğum sırasında bebeklerinin boyun sinirlerinin zedelenmesi sonucu sağ kolunun kalıcı olarak işlevsiz kaldığını iddia etmiştir. Bebeğin 4.900 gram gibi yüksek bir doğum ağırlığına sahip olması nedeniyle sezaryenle doğum yapılması gerekirken, normal doğumda ısrar edilmesinin tıbbi bir ihmal olduğunu ileri sürerek 2004 yılında tazminat davası açmışlardır.
Dava süreci, yaklaşık 17 yıl sürmüştür. Bu süre zarfında:
Adli Tıp Kurumunun farklı ihtisas dairelerinden ve genel kurulundan çelişkili raporlar alınmıştır. Raporların bir kısmı doktor kusuru bulunmadığını belirtirken, özellikle muhalefet şerhlerinde bebeğin yüksek kilosu nedeniyle riskin öngörülmesi gerektiği ve doktorun kusurlu olduğu vurgulanmıştır.
Yargıtay, ilk derece mahkemesi kararını bozarak, üniversite öğretim üyelerinden oluşan yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını istemiştir.
Görevlendirilen yeni bilirkişi heyeti, bebeğin ağırlığının tam olarak tahmin edilemeyeceğini ve yaşanan durumun bir komplikasyon olduğunu belirterek tıbbi hata bulunmadığı yönünde görüş bildirmiştir.
Nihayetinde mahkemeler, bu son rapora dayanarak davayı reddetmiş ve karar 2021 yılında kesinleşmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin Değerlendirmesi
Başvurucular, hem tıbbi ihmal nedeniyle maddi ve manevi varlıklarının korunması hakkının hem de yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
Maddi ve Manevi Varlığın Korunması Hakkı Yönünden İnceleme
AYM, davanın esasına ilişkin olarak derece mahkemelerinin yerine geçerek bir değerlendirme yapmamıştır. Mahkemelerin, Yargıtay'ın bozma kararı doğrultusunda uzman bir bilirkişi heyeti görevlendirdiğini, bu heyetin raporunun somut ve bilimsel gerekçelere dayandığını ve kararın bu rapora istinaden verildiğini tespit etmiştir. Başvurucuların sürece etkin katılım sağladığı ve delillerini sunabildiği gerekçesiyle, yargılamanın kendisinde bir ihlal bulunmadığı sonucuna varmıştır.
Tıbbi İhmalde Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlali
Kararın en dikkat çekici noktası ise yargılama süresine ilişkin değerlendirmesidir. AYM, devletin kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma yükümlülüğünün, bu tür iddiaları ivedilikle sonuçlandırmayı da kapsadığını belirtmiştir. Davanın karmaşık yapısı ve tarafların tutumu gibi unsurlar göz önüne alındığında dahi, 16 yılı aşan yargılama süresinin makul kabul edilemeyeceğine hükmetmiştir. Bu bağlamda, tıbbi ihmalde makul sürede yargılanma hakkının usul yönünden ihlal edildiğine oybirliğiyle karar vermiştir.
Kararın Sonucu ve Önemi
Anayasa Mahkemesi, bu ihlal tespiti sonucunda başvuruculara manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Tıbbi ihmal davalarında, davanın esasına ilişkin bir hak ihlali (yanlış tedavi vb.) olmasa bile, yargılamanın aşırı uzaması başlı başına bir hak ihlali oluşturabilir ve tazminat sorumluluğu doğurabilir.
Comentários