Anayasa Mahkemesi Kararı Işığında Tıbbi Müdahalelerde Aydınlatılmış Onam Yükümlülüğü
- HGC HUKUK
- 1 gün önce
- 2 dakikada okunur
Tıbbi müdahaleden kaynaklanan uyuşmazlıklarda temel tartışma genellikle, ortaya çıkan zararın hekim hatasından mı yoksa kaçınılmaz bir komplikasyondan mı kaynaklandığı noktasında yoğunlaşır. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yakın tarihli Elif Öztürk kararı, bu ikilemin ötesinde, yargılamanın odağını değiştiren temel bir ilkeye dikkat çekmektedir: aydınlatılmış onam. Bu karar, hekimin müdahalesi tıbben doğru olsa bile, hastanın riskler konusunda yeterince bilgilendirilmemesinin tek başına bir hak ihlali oluşturabileceğini ve bunun yargı makamlarınca derinlemesine incelenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Davanın Arka Planı ve Yerel Mahkeme Süreci
Başvurucu, boynundaki şişlik nedeniyle başvurduğu özel hastanede gerçekleştirilen ikinci biyopsi ameliyatı sonrasında sağ kolunda kalıcı sinir hasarı ve ciddi işlev kaybı meydana geldiğini iddia etmiştir. Kuaförlük mesleğini yapamaz hale geldiğini belirterek maddi ve manevi tazminat talebiyle dava açmıştır.
Yargılama sürecinde Adli Tıp Kurumu (ATK) ve farklı uzmanlardan oluşan bilirkişi heyetlerinden raporlar alınmıştır. Alınan raporların tamamı, meydana gelen sinir hasarının, bölgedeki anatomik yapı nedeniyle öngörülebilir bir risk olduğu ve her türlü özene rağmen oluşabilecek bir komplikasyon niteliği taşıdığı yönünde görüş bildirmiştir. Raporlarda, hekimin uygulamalarında bir kusur veya ihmal bulunmadığı belirtilmiştir. Bu raporları esas alan ilk derece mahkemesi, istinaf ve Yargıtay da davayı reddederek kararı kesinleştirmiştir.
Odak Noktası Olarak Aydınlatılmış Onam
Başvurucunun bireysel başvurusu üzerine dosyayı inceleyen Anayasa Mahkemesi, konuya derece mahkemelerinden farklı bir perspektifle yaklaşmıştır. Yüksek Mahkeme, bilirkişi raporlarındaki tıbbi tespitleri veya operasyonun bir komplikasyon olduğu yönündeki bulguları sorgulamamıştır. Bunun yerine, devletin pozitif yükümlülüğü çerçevesinde, yargılamanın temel bir unsurunun yeterince incelenip incelenmediğine odaklanmıştır.
AYM'nin vurguladığı temel eksiklik, başvurucunun en başından beri dile getirdiği "operasyonun riskleri konusunda yeterince bilgilendirilmediği ve bu hususta rızasının alınmadığı" iddiasının derece mahkemelerince etkili bir şekilde soruşturulmamış olmasıdır.
Karara göre:
Bir tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılabilmesi için hastanın o müdahaleye ilişkin riskler, olası sonuçlar, alternatif tedavi yöntemleri ve tedaviyi reddetme durumunda ortaya çıkabilecekler hakkında yeterli ve anlaşılır bir dille bilgilendirilmesi zorunludur.
Hastanın rızasının geçerliliği, bu bilgilendirmenin somut olaya uygun şekilde yapılmasına bağlıdır. Sadece bir onam formunun imzalanmış olması, "aydınlatılmış onam" yükümlülüğünün yerine getirildiği anlamına gelmez.
Derece mahkemeleri, ATK raporlarında geçen "biyopsi hakkında bilgilendirildiği" şeklindeki genel bir ifadeyi yeterli görmüş, ancak bu bilgilendirmenin içeriğini, kapsamını ve hastanın spesifik komplikasyon riski hakkında uyarılıp uyarılmadığını araştırmamıştır.
Anayasa Mahkemesi, hastanın öngörülebilir bir komplikasyon riski hakkında yeterince aydınlatılmadığı iddiasının, yargılamanın sonucunu doğrudan etkileyebilecek nitelikte olduğunu belirtmiştir. Bu önemli iddianın somut ve yeterli bir gerekçeyle karşılanmaması, yargılamanın Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan "kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı" kapsamında devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna yol açmıştır.
Kararın Sonucu ve Önemi
Bu gerekçelerle Anayasa Mahkemesi, başvurucunun maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine oybirliğiyle karar vermiştir. Tazminat talebini reddeden Mahkeme, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine hükmetmiştir.
Bu karar, tıbbi uygulama hatalarına ilişkin davalarda önemli bir yol göstericidir. Artık mahkemelerin, "müdahale tıbben doğru yapıldı mı?" sorusunun yanı sıra, "hasta, bu müdahalenin olası tüm riskleri hakkında usulüne uygun olarak bilgilendirildi mi ve rızası bu bilgilendirme ışığında mı alındı?" sorusunu da aynı titizlikle araştırması gerektiğini teyit etmektedir. Elif Öztürk kararı, aydınlatılmış onam ilkesinin bir formalite değil, hastanın bedensel bütünlüğü üzerinde söz sahibi olmasını sağlayan temel bir hak olduğunu ve bu hakkın yargısal yollarla etkin bir şekilde korunması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Commenti